28 Aralık 2012

Gece yemelerinden nasıl kurtulabilirim?


Gece yemelerinden nasıl kurtulabilirim?



            Öncelikle sorunun kökenin ne olduğu iyi tespit edilmeli. Eğer neden ötürü gece kalkıp yemek yediğinizi bilmezseniz, en etkili yöntem bile sizin için etkisiz kalacaktır.

Gece kalkıp yemek yemenin kişiye özel sebepleri olabileceği gibi bazı ortak nedenleri de vardır. Bunların neler olduğunu, kısaca nasıl çözümler bulabileceğinizi özetleyeceğim.

* Can sıkıntısından dolayı gece atıştırmaları çok yüksek olabilmektedir.



     Böyle durumlarda genellikle televizyon karşısında, atıştırmalar olabiliyor. Zihni oyaladığımız noktalarda atıştırmaları daha rahat yapıyoruz. Neden mi? Çünkü zihin susuyor. Vıdı vıdı yapacak birileri kalmıyor ortada. Yoksa o sürekli neden yedin, niçin yedin, çok yedin şeklinde uyarılar yapacak ve sizin canınızı sıkacaktır. İşte bu yüzden bir çok kişi yemek yeme işini televizyon seyrederken, film izlerken, internette dolaşırken yapıyor. Böylelikle zihnin bir bölümü başka bir işle meşgulken atıştırma daha keyifli ve daha cazip hale geliyor.

Peki böyle bir sorunumuz varken ne yapabiliriz? 

Atıştırmaya nasıl engel olabiliriz? 

Yaptığınız aktiviteleri bir süreliğine değiştirirseniz atıştırma isteğiniz daha aza inecektir. Ya da önceleri meyve ve sebzeleri koyabilir ardından atıştırmaları azaltabilirsiniz. Çünkü yediğiniz yemek ne olduğunu anlamadan başlangıçta keyif veriyor gibi görünür. Hâlbuki buradan aldığınız keyif zihninizi ve bedeninizi oyalama halidir. Böylelikle alışkanlıklarınızı yaşatma özgürlüğünü deneyimlersiniz. Eğer bu durum size kilo aldıran, midenizi bulandıran, kolesterolünüzü artıran, sivilce yapan bir alışkanlıksa vazgeçmeniz çok daha iyidir.

Geceleri Uykunuzdan Uyanıp Yemek mi Yiyorsunuz?



Geceleri Uykunuzdan Uyanıp Yemek mi Yiyorsunuz? 


Peki sebebini hiç merak ettiniz mi?




Gece uyanıp bir şeyler yemek ve sonra tekrar yatmak sık görünen davranışlardan biridir. Ben bu durumu kendi içerisinde dörde ayırmak istiyorum.

            1- Acıktığı için uyanmak ve yemek yemek.
            2- Mide asitlerinin yarattığı olumsuz etkiyi ortadan kaldırmak için kalkıp yemek yemek.
            3- Ne olursa olsun bir şeyler yemek ve yatmak için uyanmak.
            4- Sadece belirli bir şeyi yemek için uyanmak (ekmek ve peynir, çikolata, sadece ekmek)
                                        
            Esasında baktığınızda bazıları psikolojik ve bazıları fizyolojik kökenli görünmektedir. Bana sorarsanız hepsi psikolojik kökenlidir. Mesela midesi asit salgıladığı için uyanıp yemek yemek zorunda hisseden biri şöyle diyebilir 'Bir dakika ben midem yandığı için kalkıyorum ve yemek yiyorum' evet canı yandığı ve midesi gerçekten asit salgıladığı için kalkıp yemek yiyordur. Fakat ağrılar ve acıların tüm kontrolü beyindedir. Yani biri bilinçaltında ilgi çekmek için gerçekten kendini hasta edebilir. Yok yere bir ağrı yaratabilir. Hasta olup yataklara düşebilir. Aynı şekilde iyileştirebilir de. Yani biri ona bu ilacı al ağrıların geçecek dediğinde o ilacı alıp tüm ağrılarını kesebilir. Hatta o ilaç boş kapsül bile olsa!
Kısaca zihnimiz için mide asitlerinin salgısını başlatmak çok zor değildir. Gerçekten o yemeği yemek isteyen biri için beyin mide asitlerini çalıştırabilir. Normal şartlarda gece kalkıp yemek yemek için bir bahanesi yoksa ve bu durumdan dolayı etrafın (aile içi bireyler, arkadaşlar vs) konuşmalarından çekiniyorsa midesinin asit salgılaması en etkili yöntem olacaktır. Çünkü aksi taktirde doktora gidip bu duruma bir çözüm bulması gerekmektedir. Öyle değil mi? Eğer gerçekten bundan dolayı bir sıkıntısı varsa doktora gider ve bu duruma kökten bir çözüm getirir. Eğer bunu yapmıyor ve yemek yemeye devam ediyorsa işte o zaman bundan zevk alıyordur.
Peki bununla ilgili yapılacak çözüm nedir. Öncelikle bu durumdan derin yapıda zevk aldığınızı kabul etmelisiniz. Bundan kurtulmak ve gerçekten fizyolojik bir sorun olup olmadığını anlamak için doktora gidip midenizi kontrol ettirmelisiniz. Eğer doktor midenizde herhangi bir sorun olmadığını söylerse işte o zaman büyük bir yalanın içerisinde bu durumu kendinizin yarattığını kabul etmeniz gerekir.

*Zihninizde mide asitlerinizin gittikçe sulandığını ve size zarar vermeyecek hale geldiğini hayal edin. Başlarda gece uyandığınızda canınız yanıyorsa midenizi rahatlatacak sıvılar alın ama atıştırmayın. Sonraki günlerde bu duruma alıştıktan sonra sıvıları aldığınızı hayal edin. Zihninizde için o sıvıyı. Çünkü unutmayın mide ağrınızda zihinsel. Bu durumda zihninize bir nevi mesaj vermiş oluyorsunuz. Artık bu duruma ihtiyacım yok ve mide asiti salgılamasını kesebilirsin. Tabi bunu sözcüklerle değil, zihnin anladığı dilden yapacaksınız.


Peki diğer seçenekler? Diğerleri de tamamen psikolojik sebeplerden dolayı oluşmaktadır.  Yalnız kalkıp özellikle belirli bir yemeği yeme isteği (örneğin ekmek) biraz farklıdır. Belirli bir yemek örneğin ekmek gibi kendinizi güvende hissettirir. Yani o kişi için o yemek bilinçaltında biraz daha huzur ve rahatlama sebebidir. Bu davranışı gösteren kişinin neden özellikle o gıdayı yemek istediğini düşünmesi gerekir. Genellikle çocukluk yılları ortaya çıkar. Anneannenin hazırladığı salçalı ekmek, ağlamayı susturmak için ağıza verilen yemek vs. gibi. Zaten biraz düşünürseniz özellikle o yemeği niye kalkıp uyanıp yediğinizi bulacaksınız.



Peki böyle bir durumda ne yapacaksınız?
Eğer ekmeği size anneanneniz veriyorsa o anı hatırlayın. Bu durum size ne hissettiriyor? Sevgi? Huzur? Mutluluk? Rahatlama?
Hangi duygudan dolayı o yemek size zevk veriyor. Bulduktan sonra o gıda yerine o duyguyu kendinize verin. Nasıl o duyguyu kendime vereyim, diye sorabilirsiniz. Evet basit insan kendine bazen gerekli duyguları veremiyor. Peki neden? Çünkü çocukluğumuzdan beri duyguları başkaları tatmin etmeli diye öğrendik. Yani duygularımızı hep başkalarının tatmin etmesine alıştık. Sevgiyi başkasından bekledik. Kendimize sevgi vermeyi bilemiyoruz. Ya da kendi kendimize huzur nasıl verilir bilmiyoruz. Huzur duygusunu kendi içimizde hissedemediğimizde o zaman dışarıdan arıyoruz. Ee tabi yıllar sonra anneannenin evine geri dönecek değiliz değil mi? İşte o zaman ne yapacağız, hoopp gelsin ekmekler, gelsin salçalar. Böylelikle onun verdiği duyguya başka bir şekilden ulaşacağız. Beyin bunu çok güzel yapıyor. Tabi bunu sadece gece uyanıp ta yapmıyoruz. Gündüzleri de çok sık yapıyoruz. Fakat gece kalkıp özellikle belli bir şeyi istiyorsak demek ki geceleri ortaya çıkan bir duygunuz var. belki de Yalnız hissediyorsunuz, ya da güvensiz. Peki bana şunu sorabilirsiniz, gündüz niye farkında değilim. Sebebi çok olabilir. Gündüz çalışıyor olabilirsiniz, yanınızda başka insanlar olabilir, kendinizi güvende hissettiğiniz bir ortamda olabilirsiniz. Ve gündüz olan tüm bu durumlar ortadan kalktığında gece kalkıp bu durumu tamamlayabilirsiniz. Peki niye gece kalkıyorum da yatmadan önce yemiyorum diye bana sorabilirsiniz. Basit uyku hallerinde ya da alfa konumlarında bilinçaltımız daha ön plandadır. Yani zihin değil de patron bilinçaltıdır. İşte güç bilinçaltına geçtiği an top koşturabilirsiniz. Belki de uyanıkken bu durumu kendinize yakıştıramıyor bile olabilirsiniz. İşte bu yüzden biraz sakin ve durumu fark edin. Geriye farkındalık ve değişim kalsın.

Peki ne olursa olsun kalkıp yemek yeme durumuna gelelim... 

Bunun diğerlerinden ne farkı var. dediğim gibi yine kökeninde aynı duygu var ama burada biraz daha fazla bağımlılık görebiliriz. Eğer günlük hayatta bir şekilde yeme bağımlılığınız varsa ve sürekli bir şeyler yeme isteği duyuyorsanız. Doğal olarak bu gece de devam edecektir. 
Ne olursa olsun yeterli bir şeyler atıştırayım isteyeceksinizdir. Mutfağında kapısını kilitleyip anahtarı eşinize teslim bile etseniz yine uyanıp deli gibi anahtar arar hatta bağımlılığınızın durumuna göre eşinizi bile uyandırabilirsiniz. Çünkü o noktada göz hiç bir şeyi görmez. 
Tıpkı bir uyuşturucu bağımlısı gibi bu durumun tatmin edilmesini bekler. Yeter ki bağımlılık tatmin edilsin. Yeter ki bir şeyler ağıza atılsın. Bu diğerlerine göre biraz daha riskli bir durumdur. Çünkü bağımlılığın şiddeti yüksekse gerçekten da bir uyuşturucu bağımlısından Hiçbir farkı kalmaz. Yemek yemek için kendisine, etrafına, çocuklarına yalan söyleyebilir. Hatta kendisini olmadık hallere sokar, kendine acır, acınası durumlar yaratır ve yine de o yemeği yer.


Peki bu durumda ne yapacağız?

Bu durum diğerlerine göre biraz daha karmaşıktır. Bu yüzden dışarıdan destek almak önemlidir. Eğer bu durumunuza halledebilecek bir psikolojik destek alırsanız bilinçaltında ki kısmınızla daha rahat yüzleşirsiniz. Fakat bu da yeterli olmaz çünkü yeme bağımlılığı aynı zamanda fizyolojik kökenlidir de. Dedim ya tıpkı uyuşturucu bağımlıları gibi. İşte o noktada uyuşturucu bağımlısı ne yapıyorsa siz de onu yapmalısınız. Yani her istediğinizde kendinize yeme hakkı vermemelisiniz. Zihinsel olarak uyuşturucu aldığınızı ve bunun dozunu düşürmeniz gerektiğini düşünün. Salgılarınız her coştuğunda zihninizde bunları kesen, engelleyen, bir mekanizma olduğunu düşünün.

Ve unutmayın ki bazen sadece fark etmek değişmenin anahtarıdır. İşte o noktada hiç Bir şey yapmasanız bile, içinde bulunduğunuz oyunu anladığınızda bir şeyler çözülmeye ve değişmeye başlar.

9 Ağustos 2012

Aynı Kavanozun Aynı Balıklarıyız


Aynı Kavanozun Aynı Balıklarıyız.




Fenerbahçeliler, Beşiktaşlılar, Adanalılar, İzmirliler, hayvanseverler bir de kişisel gelişimciler var. Kesinlikle ayrı bir dünya. Fanatiklerinden, faik olanlarına, kaliteye oynayanlardan, guru olacağım diye sefillik çekenlerine. Kişisel gelişimcilerde çeşit çeşittir.
Herkes bir hoca herkes bir konuda bilmiştir. Mertebeleri vardır bu işin yeni başlayanlar, orta seviyeliler, ileri seviye hocalar. Hocalar herşeyi bilir, duyar görür, anasını satayım bütün deneyimleri yaşamıştırlar. Matriksi çözmüşlerdir. Bir de bu dünyanın öğrenci kısmında olanları vardır. Çünkü onlar hep kendini öğrenci olarak görür. Çünkü hocalar o kadar dallı budaklı sözler kurar ki mütavazi öğrenci ulen ben daha bu mertebede değilim deyip tekrar dönüp hayatının mutsuzluğunda kavrulur. Ey öğrenci hocanda mutsuz bil bunu. O da mutsuz oluyor, o da yeri geliyor düşüyor, o da bazı soruların cevaplarını bilmiyor, o da tedirgin, onun da korkuları var. ve üzerinde kocaman bir kamuflajı daha var. Ha bir de bu işe yeni başlayıp her şeyi bildiğini savunan hocadan daha hoca olanlar var ki onlar hakkında zaten hiç bir şey demiyorum. Çıt çıkartmıyorum.
Bu yazıyı niye yazma ihitiyacı duyduğuma gelince sürekli olarak öğrencilerimden, katılımcılarımdan aldığım mailler ve telefonlar sebep oldu. 'Yasemin hanım hani hatırlar mısınız nasıl da mutluydum ve huzurluydum. Sanki yeni bir dünyanın kapıları açılmış gibiydi. Ama şimdi ne oldu tıpkı kendimi başa dönmüş gibi hissediyorum. Mutsuzluklarım ve yine kendi değersizliklerim var. Ben ne zaman hep sizin gibi mutlu olacağım.' Benim gibi mutlu olmak mı?! O ayrıntı nereden çıktı.
Kişisel gelişim dünyasında farklı bir dünya yaratılıyor, herkes facebookta, twitterda mutlu, aydın, guru, o paylaşımlar, o bilmiş yazılar, güne sabah şekerleri gibi başlamalar. Herkes kitapların içerisindeki başarı hikayelerini okuyor. Hocaların kullandığı karma karışık dili çözmeye çalışıyor sonra tüm bunlara bakıp kendi hayatını sorguladığında bir şeylerin yanlış gittiğini düşünüyor. Yanlış giden bir şey yok. İnsansın, tek doğru varsa işte bu. İnsan olduğun. Tüm duyguların ile bütünsün. Yaşamaya izin ver. Düşmeye izin ver. Sonra korkusuzca meydan okumaya da izin ver. Güçsüz olabilirsin bunu göster, göstermek sonsuzluğu açacak sana. Kaybedecek birşeyin olmadığını düşündüğünde o zaman özgürülüğün içinde dolaşacaksın. Kendine acıma sakın, tüm dünya senin gibi. Senin hocan herkes. Sokakta ki simitci, köşedeki çiçekci, kedin, kuşun, başının ucunda ki kitap.
Evet biliyorum, bir problemin olduğunda sohbet edecek birini arıyorsun. Kişisel gelişim dünyasının avantajları varsa dezavantajlarınıda var. güçsüzlüğünü saklamak istiyorsun. Sen bir konudan bahsettiğinde, öylece sadece sohbet etmek istediğinde, hani insan gibi, hani basit karmaşık olmadığında sorununu açıveriyorsun karşına. Ah işte hata sen de değil, senin öyle hissetmene sebep olan kişisel gelişikte; hemen bir açıklama, hemen bir cevap hemen kozmik dünyada ki yeri. Kardeşim bir kerede evet ya ben de onu yaşıyorum ben de kendimdeki o eksiğin farkındayım de. Yok eğer ona bir sorun anlatıyorsanız cevap vermek için bütün gücünü hazırlar ve siz sustuğunuz anda araya girer. Belki de sadece sohbet etmek istiyorsunuz, insansınız, sadece anlatasınız var, cevabı sizde biliyorsunuz ve biraz rol yapıp rahatlamaya yalnız olmadığınızı hissetmeye ihtiyacınız var. yok ama karşı taraf herşeyi bilen, duyan, gören, hisseden ya kaçarınız yok.
Yanlızlığınızı daha derinden hissettiğiniz, paylaşımları bol olan bir dünyanın kapılarını aralıyorsunuz.
Sen de zırhını giyme, sakın yapma bunu. Kal öylece çıplak kal, kaybetmezsin. Özgürlüğünü hisset, işte olduğun gibisin. Saklayacak hiç birşeyin yok. Sürekli mutlu ve huzurlu olmak zorunda da değilsin, derin bir nefes al ve kabul et. Zaten değişeceksin, kalamazsın öyle, mümkün değil, zihnin, bedenine giren oksijen, hayatına giren insanlar. Sadece oluş içerisinde izin ver. Etrafındaki kişisel gelişim dünyasına değil, kendi içindeki kişisel gelişim dünyasına bak. Onların gelişmelerine değil kendi gelişmene odaklan. Merak etme geç kalmadın, geride değilsin, işte hep beraber birlikte değişeceğiz. Aynı kavanozun aynı balıklarıyız.  

24 Temmuz 2012

Zayıflamak ve Farkındalık;


Zayıflamak ve Farkındalık;





Zayıflamak demek sadece bedene yapılan bir yatırım değildir. Aynı zamanda ruhunla yaptığın bir çalışmadır.

Neden kilo aldın?  Bu hepsinden önemlidir. belli ki bedenle olan iletişiminde minik bir kopukluk olmuş. Bir insan bedeni ile iletişimi koparmaya başladığında sadece kiloda dengesizlikler olmaz aynı zamanda ruhunda da dengesizlikler başlar. Bedeni dinlemezsen sezgilerini duyamazsın, psişik durumlarına anlam veremezsin. Yaşadığın durumla ilgili sadece mantığını konuşturursun. Melek çalışmaları yaparsın ama bedeninin sana ne söylediğini dinlemezsin. Eğer çikolata mı yoksa karpuz mu istiyor bunu ayırt edemezsen, sezgisel bilgiyi nasıl ayırt edeceksin. bu yüzden zayıflamak önemlidir. Fakat kilo vermek için değil, kendine daha derin bir yolculuk yapmak için bir vesile olduğu için önemlidir. Bazen hayrımıza bir durumdur. Kilo aldığın için sevinmelisin şimdi bedeninle bir yolculuğa çıkacaksın ve sonunda ruhunu bulacaksın. yanlız dinle, kitap bilgisi gibi meditasyon yapıyorsan, diyet bilgisi ile zayıflamak zorunda kalırsın. Meditatif yaşamak istiyorsan o zaman dinlemek zorundasın. dinlemek sana  sadece kilo verdirmez, aynı zamanda rüyalarınla, kendinle, adına melek, kanal, evren, kuantum de tüm bu bilgiyle bütün olmana sebep olur. Ne şanslısın şimdi bu süreçtesin.


Peki ya zaten bu süreçteysen ve kilo problemse?;

İşte o zaman tam tersi olur. Aşırı derecede bedeninle bağlantı halindesindir. kilo almak ve aşırı kilo vermek için çocukluktan beri gelen haklı bir sebebin vardır. ve bu sebep her zaman kötü olmak zorunda değil, iyi bir nedenle kendini koruyorsundur. fakat eğer bedeninle bu kadar iletişim halindeysen anlarım ki bir taraftan farkındalığın yüksektir. Farkındalık bir taraftan yükselirken, veremediğin kiloya anlam veremezsen ve bu seni her geçen gün kavurur. Tek taraflı gelişmek bir noktaya kadar terazinin bir ucuna fazla yüklenmene sebep olur. bir gün terazi tepetaklak gelir. İlla zayıflamak zorunda değilsin, ama kilo almana, kendini korumak ya da çocukluğunda bilinçaltına attığın bir tohum sebep oluyorsa o zaman o taşı kaldırmak durumdasın. hem farkındala olup hem farkında olmadığın bir yaşam olabilir mi? bildiğini bilmiyormuş gibi yapabilir misin.

Kitap bilgisi ile ruhsal olabilir misin? diyetini sezgin ile birleştirmediğinde kendini bulabilir misin? Hayatı bölme, parçalara ayırma. Hepsini bir bütün düşün. Sen, bedenin ve ruhun. hepsi sana yardım edecek dinle. Sadece günlük kalorini hesaplamakla evrensel bilgiye yetişemezsin. o gün ki manyetik alanları kim hesaplayacak? gezegenlerin çekiminin üzerinde yaptığı etkiyi kim hesaplayacak? Sezgilerinle gördüğün yoğun rüyalı geceyi kim açıklayacak? senin beslenme kitaplarında bunların hesaplandığı bir diyet listesi var mı? bu harcamaların hesaplandığı kalori cetveli var mı? 
o zaman bunlar yok mu?
şimdi bilgiyi al kendi bilmediğin tarafı bulabilmek için ruhunla birleştir ve tekrar bir hesaplama yap. işte o zaman bedenin sana söyleyecek neye ihtiyacın olduğunu.

10 Mayıs 2012

BASIN BÜLTENİ...


Kendinize bir iyilik yapın ve…

Anneler günü yaklaşıyor, herkeste yine bir telaş. Organizasyonlardan hediyelere farklılık yaratmak isteyenlerle dolu. En büyük çicekten, en çeşit çikolataya ne verilse diye düşünülüyor. Alışveriş merkezleri aktivite peşinde fakat bu sefer olaya farklı bir noktadan yaklaşıyor Profilo alışveriş merkezi. Türkiyede ilk defa anneler gününde çikolata çicek konseptinden çıkıp çocukların ve annelerin farkındalığı düşünülüyor. Yıl 2012 herkezin ağzında aydınlanma farkındalık sözcükleri. Fakat Türkiye sanırım bu noktada diğer ülkelere göre çok daha duyarlı ilerliyor. Yasemin Soysal’la birlikte yapılacak bu sosyal sorumluluk çalışmasında annelerin olumsuz düşüncelerini değiştirmek, farkındalığını artırmak, çocuklarına verdikleri telkinleri değiştirmek ana amaç. 100.000 satışı yakalamış Yasemin Soysal’ın kitapları , imza gününe gelen herkese ücretsiz verilecektir. Hem herkes özel sorularını danışa bilecek hem de kitap desteği alacak. Dileyen annesine hediye edecek dileyen kendisine. Artık param yoktu okuyamadım, öğrenemedim yok. Artık daha aydınlık bir Türkiye ve çocuklar için dünyayı kıskandıran çalışamalara öncülük ediyoruz. 12 Mayıs tarihinde saat; 14.00 itabariyle Profilo alışveriş merkezine uğramanız ve kitaplarınızı almanız yeterli. Yasemin Soysal sizin adınıza imzalayacak ve sorularınıza bireysel cevap verecek.

Paramız yok, bizim mi yaşam koçumuz olacak gibi söylemleri bir kenara koyun ve kendinize bir iyilik yapın. 12 mayıs tarihinde Profilo alışveriş merkezine uğrayın.

Bununla ilgili deneyimleri paylaşacağım. bakalım neler olacak..;)

27 Şubat 2012

Rezil mi, yoksa vezir mi olmak?




Çocukken kendimize bir sürü söz veririz. “Bir gün ama bir gün” ile başlayan cümleler kurarız. Belki de hayatımızın en cesur en meydan okuyan dönemleridir. Hayaller büyüktür, istekler de öyle..

Sonra ne olduysa olur ve biz büyürüz. Bu meydan okuyan cümleler gittikçe yerini daha mütevazi cümlelere bırakır. Çünkü büyüme sürecinde etrafa bazen öyle bir rezil olmuşuzdur ki, artık haddimizi biliriz. Artık başarısızlığı da tatmışızdır. Biri acı biri tatlı iki güzel yemek gibi önümüzde durur hayat. Sonra damak lezzetimize uygun olanı seçeriz. Belki de tatlıya düşkünlüğümüz bundandır. Canımızı yakmak istemeyiz.

İstekler ne kadar büyük olursa olsun, rezil olmalar bedenimizi sıcak bir su gibi kapladığında nasıl böyle bir hataya düştüm diye düşünürüz. Öyle ki en çok istediğimiz şeylerden bile vazgeçeriz. Zayıflamaya başlarız, iradesizliğimizle rezil olur, sonra bir daha “Hani ne oldu, zayıflıyordun sen, bu son gittiğin merkez de mi işe yaramadı” cümlelerini duymamak için bir daha hiç başlamayız.
Değişmeye karar veririz hem de öyle böyle değil. Güçlü bir değişimi hissedebilmek için kendimize güçlüce meydan okuruz. Belki de gider saç rengimizi boyatırız. Hem de şöyle en alımlı renge, ardın dan “güzel olayım derken kendini ne hale sokmuşsun” sözlerinin altında eziliriz. Ertesi gün eski rengine çevirmek için kuaförün yolunu tutarız.
Güzel bir proje gelir aklımıza, neden olmasın deriz. Daha eyleme geçmeden fikirlerimizi etrafımızdakilerle paylaşırız. “Alah aşkına gerçekçi ol” sözleri ile hayalperest olduğumuzu düşünürüz. Halbuki hayaliniz ne kadar da canlıydı. Ama daha başlamadan rezil olmayı içinizde hissetmişsinizdir. Zaten fikrinize sahip çıkan bir kişi bile olmamıştır. Hatta ve hatta siz bile sahip çıkmayıp, fikrinizi oracıkta bırakıvermişsinizdir. Sonrasında hiç başlanmayan, başlanmaktan korkulan bir sürü hedef ve hikaye ile dolu verirsiniz.
Zayıflarsınız, birileri sizi çikolata yerken görür, dikkat et tekrar şişmanlama diye uyarıverir. Sonra hayalinizi yarım bıraktığınız gibi elinizde ki çikolatayı da yarım bırakırsınız. Çünkü kendinizden  emin değilsinizdir. Gerçekten ya tekrar alırsam diye düşünürsünüz. Tekrar şişmanlayıp rezil olmanın anlamı yoktur. Halbuki siz, bir gün hayalinizi, sonra elinizdeki çikolatayı şimdi de kendinizi bırakıyorsunuzdur. Başarısızlık korkusu başarının önüne geçmiştir. Sonunda ya başaramazsam korkusu ile yaşamaktansa hiç başlamamak daha anlamlı hale gelir.

Sonunda usanır bırakırsın, ben böyle de mutluyum dersin. Her şeyi kabul edersin, esasında sen kendini kabul etmezsin, sen başarısızlığını kabul edersin. İkisi arasında devasal bir fark vardır. Kendini kabul etmekle, başarısızlığını kabul etmek arasında. Kendini kabul etmek, rezil olmayı da kabul etmek demektir. Önce unutmak sonra da rezil olmayı kabul etmek gerekir. Çünkü başarıya giden yolda herkes bu tadı bilir. Bu insanın hissettiği en doğal duygudur. Sen, senin annen, arkadaşın, dünya liderleri herkes yaşamıştır. Rezil olmak, insana özgü en güzel duygulardan biridir. Sensindir çünkü bu. Kendini kabul etmek demek bu duyguyu da kabul etmek demektir. Yoksa öbür türlü hiç başlamazsın, ne kendini ne de yapacağın başarısızlığı kabul etmeye tahammülün yoktur. Kendini yok saymışsındır. Daha da önemlisi insana özgü bu doğal duyguyu yok saymışsındır. Rezil olmak nedir ki, kim ne derlerin yolunda ismini koyduğumuz bir duygu. Muhakkak ki birileri yaptığını beğenmeyecek, ve eleştirecektir. Hatta herkes, belki de herkesten çok farklı bir düşüncen var. belki en büyük sorunun herkes olamamak, birileri muhakkak onaylamayacak ve sen vazgeçtiğinde esas kendini onaylamamış olacaksın. Sanırım en acısı da bu...

Önce 10 kişiye rezil olursunuz sonra 100 kişiye vezir olursunuz. Vezir olabilmek için rezil olmayı göze alman gerek. Yola çıkmak için onaylanmayı beklememen gerekir. Sanırım en büyük onayı yine kendin vereceksin. Ve bence en değerlisi de bu. Kendine onay verdiğin zaman, artık, rezilliğin ve vezirliğinle yola çıkmaya hazırsındır.

18 Şubat 2012

Farkındalığın Pisliği

Bir çok kişi farkındalıkla ilgili çalışmalara daldı gitti. Yaşanılan dönemde ilgilenememek mümkün değil zaten. Konuşulan sohbetler, düşünceler ve bakış açıları çoktan değişti. Bazısı neler olduğunun farkında değil bazısı geçirdiği değişimin farkında. İşte tehlikeli noktalardan biri de tam burada. Değişimin farkına varma daha derinlere inmeyi arzulatır. Daha fazla ve daha derin çalışmalar yapmak istersin. Fakat can acıları olduğu gibi büyük bir hazineye de yaklaşırsın. Daha fazla temizlik yapma ihtiyacı duyarsın. Peki ya sonra? Sonra nereye gider bu yol?



Ne kadar derin çalışma yapıyorsan o kadar dünyevi işlerle ilgilenen.  Çünkü temizlenmek tıpkı şunun gibidir. nereyi temizleriz? Kirli bir yeri öyle değil mi. yani kirli bir evi temizlemeye kalktığımızda adı temizlik olur ama esas işimiz pisliktir. yani esasında temizlemeye girdiğimizde pisliğe girmiş oluruz. İşte bu noktada sürekli pisliği deneyimleriz, temizliği değil. bu temizlenmeye neden olurken aynı zamanda pisliği hissetmemizede neden olur. esasında hep kendimizi pis hissederiz. sonuç pisliktir. işte bu yüzden denge önemlidir. oradan çıkıp temiz bir yeri deneyimleyip, bir süre orada vakit geçirip sonra tekrar pisliğin içine girmek gerek. eğer sürekli bilinçaltındaysan değersizlikler temizlersin, sonuç kocaman bir değersizlik.  Bilinçaltında sürekli korkuları temizlersen korkuyu hissedersin. Temizlik yaparsın ama geçmişin pisliğini deneyimlersin. Bu yüzden temizlenme ve farkındalık çalışmalarından başını kaldırıp eğlenmeye, gülmeye, çoşmaya, dağıtmaya geçmelisin. Dengeyi yakala ki tepetaklak gelme. Belki diyebilirsiniz ki, ne yani bilinçaltı yada farkındalık çalışmaları yapanlar eğlenmiyor mu? Kesinlikle bunu kastedmediğimi biliyorsunuz. Ama biliriz ki bu işlerin içine girmek fazla düşünceler, rüyalar ve işaretler alemine götürür seni. Düşündükçe daha fazla düşünesin gelir. Sohbetlerin değiştikçe arkadaşların ve dostların değişir. Konuşmalar artık basit gelmeye başlar ve yüzeysel olmak yerine yalnız kalmayı deneyimleyebilirsin. Ve bu süreç o kadar hızlı olur ki bir bakarsın kendinlesin. Bir bakarsın senin gibi düşünen insanlarlasın. İşte bu noktada etrafında bir sürü temizlik işçisi olur. Hepsi her gün pisliği deneyimliyordur. Diğer insanların yapmaktan korktuğu şeyi yapıyordur. Kendisiyle ve kendi karanlık tarafıyla yüzleşiyordur. İşte bu bir noktadan sonra dengeyi bozar. Daha fazla eğlenmeye, giyinmeye, gülmeye belki bir parça hovarda olmaya ihtiyaç vardır. Dünyada kalmak ve burayı hissetmeye ihtiyaç vardır. İşte o zaman denge daha fazlası için seni kucaklar.
İşte bir çok insanın kacırdığı nokta bu, sürekli düşünüyorsan bir o kadar eğlen. Ruhunda başka diyarları deneyimliyorsan, dünyada seyahat et. Dengeyi kaçırma. Zihninde değişiyorsan, bedeninde de değiş. Kıyafetleri ve belki parfümünü… Kalıplarını kırıyorsan bunun dünyada eğlenceli bir karşılığı vardır onu bul ve yap.

Hadi dengeyi yarat, Şimdi eğlence vakti..;)