27 Şubat 2012

Rezil mi, yoksa vezir mi olmak?




Çocukken kendimize bir sürü söz veririz. “Bir gün ama bir gün” ile başlayan cümleler kurarız. Belki de hayatımızın en cesur en meydan okuyan dönemleridir. Hayaller büyüktür, istekler de öyle..

Sonra ne olduysa olur ve biz büyürüz. Bu meydan okuyan cümleler gittikçe yerini daha mütevazi cümlelere bırakır. Çünkü büyüme sürecinde etrafa bazen öyle bir rezil olmuşuzdur ki, artık haddimizi biliriz. Artık başarısızlığı da tatmışızdır. Biri acı biri tatlı iki güzel yemek gibi önümüzde durur hayat. Sonra damak lezzetimize uygun olanı seçeriz. Belki de tatlıya düşkünlüğümüz bundandır. Canımızı yakmak istemeyiz.

İstekler ne kadar büyük olursa olsun, rezil olmalar bedenimizi sıcak bir su gibi kapladığında nasıl böyle bir hataya düştüm diye düşünürüz. Öyle ki en çok istediğimiz şeylerden bile vazgeçeriz. Zayıflamaya başlarız, iradesizliğimizle rezil olur, sonra bir daha “Hani ne oldu, zayıflıyordun sen, bu son gittiğin merkez de mi işe yaramadı” cümlelerini duymamak için bir daha hiç başlamayız.
Değişmeye karar veririz hem de öyle böyle değil. Güçlü bir değişimi hissedebilmek için kendimize güçlüce meydan okuruz. Belki de gider saç rengimizi boyatırız. Hem de şöyle en alımlı renge, ardın dan “güzel olayım derken kendini ne hale sokmuşsun” sözlerinin altında eziliriz. Ertesi gün eski rengine çevirmek için kuaförün yolunu tutarız.
Güzel bir proje gelir aklımıza, neden olmasın deriz. Daha eyleme geçmeden fikirlerimizi etrafımızdakilerle paylaşırız. “Alah aşkına gerçekçi ol” sözleri ile hayalperest olduğumuzu düşünürüz. Halbuki hayaliniz ne kadar da canlıydı. Ama daha başlamadan rezil olmayı içinizde hissetmişsinizdir. Zaten fikrinize sahip çıkan bir kişi bile olmamıştır. Hatta ve hatta siz bile sahip çıkmayıp, fikrinizi oracıkta bırakıvermişsinizdir. Sonrasında hiç başlanmayan, başlanmaktan korkulan bir sürü hedef ve hikaye ile dolu verirsiniz.
Zayıflarsınız, birileri sizi çikolata yerken görür, dikkat et tekrar şişmanlama diye uyarıverir. Sonra hayalinizi yarım bıraktığınız gibi elinizde ki çikolatayı da yarım bırakırsınız. Çünkü kendinizden  emin değilsinizdir. Gerçekten ya tekrar alırsam diye düşünürsünüz. Tekrar şişmanlayıp rezil olmanın anlamı yoktur. Halbuki siz, bir gün hayalinizi, sonra elinizdeki çikolatayı şimdi de kendinizi bırakıyorsunuzdur. Başarısızlık korkusu başarının önüne geçmiştir. Sonunda ya başaramazsam korkusu ile yaşamaktansa hiç başlamamak daha anlamlı hale gelir.

Sonunda usanır bırakırsın, ben böyle de mutluyum dersin. Her şeyi kabul edersin, esasında sen kendini kabul etmezsin, sen başarısızlığını kabul edersin. İkisi arasında devasal bir fark vardır. Kendini kabul etmekle, başarısızlığını kabul etmek arasında. Kendini kabul etmek, rezil olmayı da kabul etmek demektir. Önce unutmak sonra da rezil olmayı kabul etmek gerekir. Çünkü başarıya giden yolda herkes bu tadı bilir. Bu insanın hissettiği en doğal duygudur. Sen, senin annen, arkadaşın, dünya liderleri herkes yaşamıştır. Rezil olmak, insana özgü en güzel duygulardan biridir. Sensindir çünkü bu. Kendini kabul etmek demek bu duyguyu da kabul etmek demektir. Yoksa öbür türlü hiç başlamazsın, ne kendini ne de yapacağın başarısızlığı kabul etmeye tahammülün yoktur. Kendini yok saymışsındır. Daha da önemlisi insana özgü bu doğal duyguyu yok saymışsındır. Rezil olmak nedir ki, kim ne derlerin yolunda ismini koyduğumuz bir duygu. Muhakkak ki birileri yaptığını beğenmeyecek, ve eleştirecektir. Hatta herkes, belki de herkesten çok farklı bir düşüncen var. belki en büyük sorunun herkes olamamak, birileri muhakkak onaylamayacak ve sen vazgeçtiğinde esas kendini onaylamamış olacaksın. Sanırım en acısı da bu...

Önce 10 kişiye rezil olursunuz sonra 100 kişiye vezir olursunuz. Vezir olabilmek için rezil olmayı göze alman gerek. Yola çıkmak için onaylanmayı beklememen gerekir. Sanırım en büyük onayı yine kendin vereceksin. Ve bence en değerlisi de bu. Kendine onay verdiğin zaman, artık, rezilliğin ve vezirliğinle yola çıkmaya hazırsındır.

18 Şubat 2012

Farkındalığın Pisliği

Bir çok kişi farkındalıkla ilgili çalışmalara daldı gitti. Yaşanılan dönemde ilgilenememek mümkün değil zaten. Konuşulan sohbetler, düşünceler ve bakış açıları çoktan değişti. Bazısı neler olduğunun farkında değil bazısı geçirdiği değişimin farkında. İşte tehlikeli noktalardan biri de tam burada. Değişimin farkına varma daha derinlere inmeyi arzulatır. Daha fazla ve daha derin çalışmalar yapmak istersin. Fakat can acıları olduğu gibi büyük bir hazineye de yaklaşırsın. Daha fazla temizlik yapma ihtiyacı duyarsın. Peki ya sonra? Sonra nereye gider bu yol?



Ne kadar derin çalışma yapıyorsan o kadar dünyevi işlerle ilgilenen.  Çünkü temizlenmek tıpkı şunun gibidir. nereyi temizleriz? Kirli bir yeri öyle değil mi. yani kirli bir evi temizlemeye kalktığımızda adı temizlik olur ama esas işimiz pisliktir. yani esasında temizlemeye girdiğimizde pisliğe girmiş oluruz. İşte bu noktada sürekli pisliği deneyimleriz, temizliği değil. bu temizlenmeye neden olurken aynı zamanda pisliği hissetmemizede neden olur. esasında hep kendimizi pis hissederiz. sonuç pisliktir. işte bu yüzden denge önemlidir. oradan çıkıp temiz bir yeri deneyimleyip, bir süre orada vakit geçirip sonra tekrar pisliğin içine girmek gerek. eğer sürekli bilinçaltındaysan değersizlikler temizlersin, sonuç kocaman bir değersizlik.  Bilinçaltında sürekli korkuları temizlersen korkuyu hissedersin. Temizlik yaparsın ama geçmişin pisliğini deneyimlersin. Bu yüzden temizlenme ve farkındalık çalışmalarından başını kaldırıp eğlenmeye, gülmeye, çoşmaya, dağıtmaya geçmelisin. Dengeyi yakala ki tepetaklak gelme. Belki diyebilirsiniz ki, ne yani bilinçaltı yada farkındalık çalışmaları yapanlar eğlenmiyor mu? Kesinlikle bunu kastedmediğimi biliyorsunuz. Ama biliriz ki bu işlerin içine girmek fazla düşünceler, rüyalar ve işaretler alemine götürür seni. Düşündükçe daha fazla düşünesin gelir. Sohbetlerin değiştikçe arkadaşların ve dostların değişir. Konuşmalar artık basit gelmeye başlar ve yüzeysel olmak yerine yalnız kalmayı deneyimleyebilirsin. Ve bu süreç o kadar hızlı olur ki bir bakarsın kendinlesin. Bir bakarsın senin gibi düşünen insanlarlasın. İşte bu noktada etrafında bir sürü temizlik işçisi olur. Hepsi her gün pisliği deneyimliyordur. Diğer insanların yapmaktan korktuğu şeyi yapıyordur. Kendisiyle ve kendi karanlık tarafıyla yüzleşiyordur. İşte bu bir noktadan sonra dengeyi bozar. Daha fazla eğlenmeye, giyinmeye, gülmeye belki bir parça hovarda olmaya ihtiyaç vardır. Dünyada kalmak ve burayı hissetmeye ihtiyaç vardır. İşte o zaman denge daha fazlası için seni kucaklar.
İşte bir çok insanın kacırdığı nokta bu, sürekli düşünüyorsan bir o kadar eğlen. Ruhunda başka diyarları deneyimliyorsan, dünyada seyahat et. Dengeyi kaçırma. Zihninde değişiyorsan, bedeninde de değiş. Kıyafetleri ve belki parfümünü… Kalıplarını kırıyorsan bunun dünyada eğlenceli bir karşılığı vardır onu bul ve yap.

Hadi dengeyi yarat, Şimdi eğlence vakti..;)