14 Aralık 2011

Yaprak Dökümü Tadında Hayatlar...


Yaprak dökümü tadında hayatlar değil,  Acılardan çıkma hızımızdır bizi olgunlaştıran…

Etrafıma bakıyorum, her şeyi zorlaştırdığımız bir dönem içersinde bilmediğimiz bir ruh halinde yaşıyoruz. Acılarla olgunlaşacağımızı düşündüğümüz yaşantılar yaşıyoruz. Bazılarımız Tasavvuf yolunda, bazıları spiritüel, bazıları Müslüman, bazıları Hıristiyan, bazıları Sadu. Fakiri sınandığını düşündüğü için çilekeş, spiritüeli aydınlanacağı için... Farkındalıkların artması için çile mi çekmek gerekir diye sormadan edemiyorum. Aydınlanmak için acı çekenler başka, ruhsallık için zorlananlar başka. İyi insan olmanın hayatın sillesini yemekle olacağını düşünenler ise bambaşka…

Hep aynı şey söyleniyor. Acılar olgunlaştırır. Acı bize geldiği için mi olgunlaşıyoruz, yoksa acıyı gönderebildiğimiz için mi?
Peki, baştan tek tek gidelim. Diyelim ki yaradanım bana bir sınav verdi ve ben acı çekiyorum. Bu acıda her gün beni yakıp kavuruyor.
Acı nedir? Acı, baş edemediğimiz ruh halidir, öyle değil mi! O ruh hali ile baş edemezsek canımız çok ama çok yanabilir. Âşık olduğumuz kişiden ayrılır ve bu ruh haliyle baş edemezsek deli gibi canımız yanar, acı çekeriz. İşten atılır ve içinde kaldığımız ruh halinden kurtulamazsak depresyona gireriz ve acı çekeriz. Herkesin içinde küçük duruma düşer ve kendimizi ifade edemezsek acı çekeriz.  Buraya kadar tamam...

Peki, bir de duruma şu yönden bakalım; Acı çekmediğin gün o ruh hali ile baş edebilmesini öğrenmişsindir ve bunun adı artık acı olmaz. Öyle değil mi? Kendine yeni bir sevgili bulursun, yeni bir iş, yeni bir görünüş, yeni bir bakış acısı ya da yetenek… Acı çekmediğin gün olgunlaşmışsındır. Ondan kurtulduğun gün bu ruh hali artık yoktur. Özgürsündür. Artık yeni durumla baş edebilirisin. O zaman onsuzluk mudur olgunlaştıran, yoksa o ruh halinde kalmak mıdır? Madem kurtulduğumuz gün olgunlaşıyoruz, o zaman neden içinden çıkamadığımız gün sınandığımızı düşünüp olgunlaşma oyunları oynuyoruz. Yoksa beceriksizliğimizle yüzleşemediğimiz için kocaman bir ego yalanımı söylüyoruz kendimize. “Beceriksiz, aylardır bu ruh halinden kurtulamadın demek yerine, ben susmayı, acı karışında sesimi çıkarmadan nefsimi terbiye etmeyi öğreniyorum.” demeyi mi seçiyoruz.
Peki bu acı dan kurtulmamız uzun sürerse ne olacak? 10 yıl, 5 yıl, 3 ay acı çekmeye devam edersek daha çok mu olgunlaşmış olacağız? Uzun süre acıların içerisinde kalıyoruz. Evet, bazen biz çıkamıyoruz bazen hayat izin vermiyor. Bazen de çıkmak istemiyoruz. Peki, o ruh hallerinden hızlıca çıktığımızda ne olacak? O zaman nefsimi tam terbiye edemeden sınavı geçmiş mi olacağım, yoksa sınıfta mı kalmış olacağım? Hızlıca kurtulmak mı başarı olacak, yoksa aylarca o ruh halinde kalıp terbiye dersleri görmek mi! Kendimize söylediğimiz yalanların içerisinde sıkışıp kalacağız. Bu da yetmezmiş gibi bilinçaltıma acının iyi bir şey olduğunu inandıracağım. Acılar insanı olgunlaştırır o zaman çok acı çok olgunluk…
Acaba acılar mı insanı olgunlaştırır yoksa acılardan çıkma hızımız mı? Onlardan ne kadar çabuk sıyrıldığımız mı bizi olgun yapacak yoksa acıyı acı gibi hissetmediğimiz gün mü olgunlaşmış olacağız.
Belki diyeceksiniz ki bizim bu acılara ihtiyacımız var. Olgunlaşmamız için acılar şart. Acının gelip gitmesi farklıdır, acıyla yaşamak farklıdır. O zaman yıllarca acıda kalalım. 10 yıl antidepresanla birlikte acıyı deneyimleyelim. Olgunluk üzerine olgunluk yaşayalım. Sonunda bilgeliği tadalım. İçinden kurtulamayıp, beceriksizce içinde kaldığımız ruh halleri, ne zamandan beri aydınlanmanın yolu oldu. Aydınlanmayı çilekeşte arayan insan hala arayan insandır.

Ceza ne kadar insan gibi insan düşüncesi değil mi. Çocukluğumun, ana kuralları. Bilinçaltım ana teması. Bilinçaltıma işlenmiş bir korku ama sonunda ödül var. Herkes hep aynısı yapıyor. Hep böyle öğretilmiş. Acının arkasında büyük ödüller var. Biz acıyı da büyük ödüller için çekiyoruz. Yine altında takdir edilme, beslenme, toplumsal saygınlık, egosal durumlar yatıyor. Farkındalığımın artmasını bile bir beklenti halinde istiyorum. Farkındalığımın artmasını; Sadece yaşamayı yaşamak için değil. Kim olduğumu bilmek, günlerce kahkaha atabilmek, keyiften gözümden yaşlar gelmesi için değil. Yine insan ve insan gibi istiyoruz.

Komik değil mi, yaratım akıştır, zorluğu ise insan bilir. Yaradılış koşulsuz veriş halidir, koşullarla veren insandır. Yapış yaradana aittir, yaptığı için takdir görmeyi bekleyen yine insandır. Zorluğu çekmenin iyi bir şey olduğunu düşünen yine insandır. Şunu sorabilirsiniz, iyide ben yaratıcı değilim, tabi ki acı çekeceğim.  Tabi ki acı çekeceğiz, “Yaşadığımız acılardan bahsetmiyorum, acı çekmek için yaşadığımız hayatlardan bahsediyorum.” Her adaptasyon, her yeni bilgi, her deneyim öncesi küçük ya da büyük acı olabilir.

Acı veren olaylar olmaya devam edip artık onun acı diye nitelendirmediğimizde, artık bizim için acı çekmek kalkacaktır. Acı çekmenin kalktığı gün olgunlaşma başlayacaktır. Artık gelen acılar sizi eskisi gibi etkilemediğinde sadece oluş halinde yaşam kalır. İşte acı içinizden geçip gittiğinde bilgelik kalır geriye. Acıyla olgunlaşmayız, acısız haller olgunluğu bulduğumuz haller olacaktır. Bir gün egoyu, insan gibi düşünmeyi bırakıp evrenle dans etmeye başladığımızda müziği duyacağız. Ve geriye dans etmekten başka bir şey kalmayacak. Acılar gelecek, çünkü mücadele edemediğimiz için adı acı olacak. Baş etmesini öğrendiğimiz gün artık bu acı değil sadece oluş hali olacak. Bir gün bir olay olup canım çok yandığında o gün bileceğim ki ben olgunlaşmıyorum, olgunluktan uzak korkularım ve inançlarımla baş etmesini öğreniyorum. Olgunlaşmaya başladığım gün acıyı hissetmediğim gün olacak. Acılar değil acısızlıklar olgunlaştıracak.

Müziği dinliyorum, sadece dans etmek istiyorum. Kollarımı açıp dans ettiğim gün, yüzüme vuran serinlik,  keyiften gözümden damlayan gözyaşları ile birleştiğinde ben kaybolmayı diliyorum... 

4 yorum:

  1. yazınızı keyifle okudum..
    ben de olgunlaşmayı başımıza gelen olaylara verdiğimiz reaksiyonlarla ölçüyorum açıkcası,bu acı bir şeyde olabilir,çok sevindirici bir olayda,ya da canımızı yakmaya çalışan bir söz ya da bizi göklere çıkaracak bir iltifat..bunlara nasıl tepkiler veriyoruz?sorunun yanıtı burda bence :)
    yoksa bazı insanlar acı çekmeyi hayat tarzı haline getirmişler,onunla mutlu oluyorlar bir de acıyla başkalarının ilgisini çekip,hep ilgi odağı olmak istiyorlar!!çok acılar çekmiş ama kanımca zerre olgunlaşmamış insanlar tanıyorum..acı tabiki biraz frenliyor insanı,çok büyük kayıplar yaşamış insanlar belki hayatın geçiciliğini biraz daha çabuk kavrıyorlar ama kavramayan da var yani,gördüm..o yüzden bence bir formülü yok bunun..Hepimizin hayatta çözmesi gereken sorular farklı,kimimiz hırsımızı törpülemeliyiz belki,kimimiz kıskançlığımızla mücadele etmeliyiz,belki de kimimiz biraz daha az müdaheleci olmayı öğrenmeliyiz..
    Kendimizi çözmek için mutlu ya da mutsuz ayırımı yapmadan içine düştüğümüz olaylarda görebiliriz aslında..yani bunlar sadece benim naçizane fikrim :)
    sevgiler;

    www.fido-land.blogspot.com

    YanıtlaSil
  2. Düşünceleriniz, yazının içeriği ile ne kadar güzel örtüşüyor. Teşekkür ederim. Evet söylediğiniz gibi ne acı çeken insanlar gördük...fakat bu illa olgunlaşmanın gerçekleşeceği anlamına gelmiyor. Onlara yüklediğimiz anlamlar daha önemli. Tabi ki, bu Sadece acı için değil, mutluluk içinde böyle. Sokaktaki bir çocuk bir dilim ekmekle nirvanayı yakalarken, bir tarafta yalıların içerisinde fakirliği deneyimleyen kişiler var. Anlamlar içerisinde boğulmuş gidiyoruz. Ne zaman farkındalıklar burada olacak işte o zaman damağımızda çok daha farklı lezzetler hissetmeye başlayacağız...:)

    YanıtlaSil
  3. Yine çok güzel bir yazı olmuş. Daha dün bununla ilgili bir yazı okumuş, konu üzerinde düşünmüştüm. farkındalık, "an"da olmak, "an"ına tadına varmak.... Çok hoş..

    Sevgiler,

    Fatoş

    YanıtlaSil